Sessizliğin sesi üzerine

Eksikliğini ussal olarak hiç ayıramadığım, yok olma eğilimini düşündüğümde zamanımın dolduğunu ve her an bir durum söz konusuymuş gibi yok olma durumunu düşüncemden eksik edemiyorum. Doğruluk taşıyamadığımız veya taşımaya çalıştığımız yegane oluşumun daha net bir şekilde yapamadığımız bir ide içerisinde, tanımlamadan kaçmak en sevdiğimiz ilkedir. Yok olma fikrini hiç düşünmeden demagoji ilkelerine yönelirler:  Yalanın sapkınlık bulmuş hali. Kalıplaşmış düşünce tarzı kendi bedenini de düşüncesinden farklı tutmaz. Doğruluğu ayaklar altına almaktan da geri durmaz, kendi kişiliğini kontrol ederek bunu daha net ele de edebilme yeteneğine sahipseniz tabii ki görebilirsiniz. Etkisini yitirmiş topluluklar içerisinde tahayyül ettikçe yok olma fikri cazip gelmekte. Dişlerini görecek kadar olmuş kahkahalara ve göz yaşlarına tahammül edebilmek için tebessüm bile edemiyorum. Acının bana verdiği mutluluğu özlemle beklemiş gibiyim, bunun içerisinden kalmak labirentin var olmasını düşmekten değil, bir çıkışın olmamasından söz edebilmektir. Çember oluşumunun dışından içeride bulunan vakalara gözlemedikçe, göz göze gelmemek için -çoğunlukla- yürürken, dikkatsizlikten ezebilirim düşüncesiyle “skarabe”lere dikkat ediyorum: Çünkü tabiata karşı bir zararları görünmemektedir; sakarabe’nin, ama vakalar öyle değildir. Katılaşmış bir düşüncenin dışarından aldığı müdahaleye karşı olabilirlik yönüyle ele alamayacağı için kendisinden başka buna yön verebilecek kişiyi yanında bulundurmamaktadır. Söylenmek istenilen kendi çevresindeki ussal yapılanmanın içerisinde belli standartla oluşan çerçeve içerisindeki konuşmaların içerisinde gündelik ritüel üzerinde tartışırlar ama çerçeve dışından bakıldığında ise dimağ onlara var edilmiş bir durumdur. Yönelme, oku!dukça eksikliğini ve cahil olduğunu kabul edenlere tam yönelmeyi, tamamen elde etmeyi tekrar tekrar eksikliğini daha fazla hissettiği andır; Düşünme idesinin sıcaklığı. Kaçma fikri hep yönünün içerisinde yer veren bir fikir sahibi ne kadar geriye çekilebilirdi? eksikliğini hissettiği için mi yoksa artık vakalar içerisinde kendine bir yer edinemediği için mi? ya da kendini oradaki bulunduğu ortamda fazla hissettiği için midir; düşünceyi bilgilendirme üzerinde bulunan artık vakalık sürecini anlayarak, yönünü vakaların ikincil tarafında görebilmektedir.

Aciz olan liyakat sahipleri içerisinde bürokrasinin temellerini atar: kendi istediklerine yöneliktir. Liyakatsizlik içerisinde sürdürebilirliği, dışarıdan gözlemlediğimizde sadece kendi kendimizi stres çatısı altında görebiliriz. Liyakatsiz düşünce topluluğu/gruplaşması, istedikleri gibi kendilerine yönelik çıkarlar ve paralel çıkarlar uğruna namusunu da satmaya hazır beklemektedir. Kişiliğin kendinde başladığını yani kendi düşüncesiyle bir nesnenin varoluşu düşüncesiyle etkileşim sağladığında nedenini daha iyi alma kapasitesini hissedebileceğini kavrayabilecektir; düşünmenin ilk aşaması dimağın varoluşunu incelemek. Kendi çıkarlarının sebep sonuç ilişkileri içerisinde bürokrasinin de içerisinde oluşmuş grupların alt gruplarında yani oligarşi düşünce robotları emir komut fikriyle sahibinin sopasını görmesini ister. Eğitimsizliğin eğitimi olması gereken bir durum içerisine girmek yok olmaya yöneldiğimizin anlamından başka bir durum değildir. Eğitim, genel bir çok kavramı içerisinde barındırmaktan ibarettir ve eğitimin yok olması bu durumu öngören bir/birileri oradan kaçmak için hazırlıktadır. İşte liyakatsiz durumun bize getirdiği son durum bir çok şeyde eğitimsizliğimiz olmayışından kaynaklanmaktadır. En kötüsü ise böyle bir liyakatsiz bir toplum içerisinde eğitimsiz iki bireyin çocuk dünyaya getirmesi.
Eksikliğini hiç kaybetmeden hep bir nedensellik döngüsünde, tebessüm ettiren vecd düşüncesi hiçliğin çöküşüne doğru olduğumu artık eminim. Her zaman, gece gündüz fark etmeksizin dimağma nitelik virüs gibi işlemiştir. Ussal bakış açım nesnel olmaktan çıkmış ve toprağın altında çürümüş bir kemiğe veyahut yok olmuş bir fikre yöneltmekten düşüncemin içerisindeki o virüsü yok edemiyordum.
İmdi, kıvanç duymak gerektiğini fark ettim; çünkü bir sonun bu kadar kısa süreye denk gelmesi: geceden gündüze, gündüzden geceye geçiş gibi kısa geliyor. Anlamsızlığı anlamak da diyememek ama düşünürken ve yazarken de tebessüm ediyorum.

-Belki ertesi gündür bizim olan kimleri öldükten sonra doğar.- (Friedrich Nietzsche)